İdlib, bulunduğu jeopolitik konumu itibari ve bünyesinde barındırdığı silahlı örgütlerin çeşitliliği yönünden Suriye’nin en hassas ve kritik bölgesidir. Jeopolitik olarak İdlib, Suriye'nin kuzeyinde ve Türkiye'nin Hatay ilinin karşısındaki Suriye topraklarında yer alan bir eyalettir. Türkiye ile 130 kilometrelik sınır komşuluğu olan İdlib'in doğusunda Halep, kuzeyinde Halep'in Afrin ilçesi, güneyinde ise Suriye rejiminin kalelerinden Lazkiye ve Hama yer alıyor. Rejim için önem arz eden bir çok noktaya ve özellikle Lazkiye eyaletine yönelik saldırıların bir çoğu İdlib üzerinden yapılmıştır. Bununla birlikte Suriye rejimi iç savaşın ilk yıllarında sorunu çözmek yada uzaklaştırmak için muhalif silahlı örgütlerin silahları ve aileleri ile birlikte istedikleri bölgeye gidebilecekleri konusunda bir uzlaşma metni hazırladı. Bu çerçevede silahlı ve silahsız muhaliflerden milyonlarca kişi ile birlikte, binlerce terörist İdlib’e göç etti. Bu göç dalgasının her geçen gün artması ile DEAŞ-YPG/PKK ve rejim askerleri halka yapmış oldukları zulüm, işkence, tecavüzler neticesinde muhaliflerin kaçış ve sığınma eyaleti yine İdlib oldu. Bu göçlerle şehrin nüfusu bir anda 4 milyonu aştı. İdlib eyaleti, radikal örgüt El Kaide'nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi olarak bilinen Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) tarafından kontrol ediliyor. HTŞ dışında Ulusal Kurtuluş Cephesi, Hurras el Din (Dinin Muhafızları) örgütü ve bunlarla birlikte birçok yabancı cihatçıda bölgede önemli bir varlık gösteriyor. İdlib iç savaşın başından itibaren lojistik, cephane ve insan kaynağı bakımından savaşı besleyen en kritik bölgelerden biri oldu. Türkiye, Rusya ve İran, çatışmaların biran önce bitmesi için, Kazakistan’ın başkenti Astana’da Mayıs 2017’de bir araya gelerek, İdlib ili ve çevresindeki batı Halep, kuzey Hama ve Lazkiye kırsalını da içine alan bölgeyi Gerginliği Azaltma Bölgesi ilan etmişti. Bu çerçevede Türkiye 12 adet, Rusya 13 adet gözlem noktasını kurdu. Onca mutabakat ve görüşmelere rağmen, Esed rejiminin İdlib’e operasyonları neredeyse hiç durmadı. Bu operasyonlara dair en büyük bahanesi ise İdlib’teki El Kaide unsurları olan Heyet Tahrir Şam adlı örgütü terörist grup olarak görmesi. Rusya ve İran Astana Anlaşmalarını çoğu zaman hiçe sayarak, Esed rejimine destek vermektedir. Bu destekten güç alan rejim güçleri aralıksız İdlib’e saldırı gerçekleştiriyor. Esed rejiminin ve Rus uçaklarının saldırıları sonrası İdlib'in bir çok bölgesi boşatıldı. Rusya'nın şiddetli hava saldırılarından güç alan Esed rejimi ordusu ve İran destekli gruplar, bölgede adeta zulüm yapıyor. Bununla sınırlı kalmayan rejim elde ettikleri toprakları, İran denetiminde bulunan gruplara peşkeş çekmektedir. Suriye’nin geleceği Esed ile yeniden devam etmesi üzerine kurulu Suriye Anayasa Komitesi'nin nihai hedeflerine ulaşması sonrası, Suriye’de yapılması planlanan referandumda Esed tekrar seçilmek için şimdiden her türlü yol ve yöntemi denemektedir. İdlib’de bulunan sivilleri kendi tarafına çekmesi en bariz örneklerinden sadece bir tanesi. Şöyle ki Esed muhaliflerin son kalesi ve en sorunlu bölge olarak gördüğü İdlib’i ele geçirerek burada otoritesini yeniden tesis etmek istiyor. İdlib sınırında kontrolünü elinde tuttuğu bölgelere sivil halkın geçmesi için her türlü; propaganda, davet, vaat gibi faaliyetlerde bulunuyor. Rejim tarafına geçen halk eğer sayıları milyona yakın bir oranda olsa tekrar tekrar anons, ilan, bildiri gibi kitlesel iletişim araçları ile davet etmeye devam edecek. Davette icap edilmeyenler terörist statüsüne alınacak. Kendi tarafına geçen halkı propaganda malzemesi olarak kullanacak. İdlib’i terk etmeyenlere terörist diyecek ve bombalayarak yok edecek. Bu katliamı yaparken de yandaşları uluslar arası arenada taraf toplayarak Esed’in kıyımlarını meşru zemine oturtacaklar. Durum böyle olunca canını kurtarmak için sadece son bir yıl içerisinde Türkiye sınırı yakınlarına 1 milyon’dan fazla sivil göç etmek zorunda kaldı. Rusya destekli bombardımanlarda, 2000'den fazla sivil can verdi. Ölümün her saniye kol gezdiği İdlib’de insani dram her gün derinleşiyor. Ve sadece Türkiye bu insani drama hem sahada askeri gücü ve çok sayıda yardım kuruluşu ile kaçan sivillerin yaralarını sarmaya çalışıyor hemde masada Suriye’nin toprak bütünlüğü, huzuru ve güvenliği için tüm diplomatik ilişkileri devreye sokuyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib'e ilişkin şu değerlendirmelerde bulunmuştu: "Rusya ile gerek Soçi gerek Astana'da bazı görüşmeler ve anlaşmalar oldu. Bu anlaşmalara Rusya'nın sadık kalması halinde, biz de aynı sadakatle yola devam ederiz. Şu an itibarıyla maalesef Rusya, Astana'ya da Soçi'ye de sadık değil. Arkadaşlarımız muhataplarıyla görüşmeler yapıyor. Bu görüşmelerde de kendilerine, 'İdlib'de bu bombalamaları vesaire durdurdunuz durdurdunuz, durdurmadığınız takdirde bizim artık sabrımız tükeniyor. Bundan sonra ne gerekiyorsa biz de bunu yapacağız.' diye ifade ediliyor. En son Halep'ten bizim tarafa atışları var. Bunlara biz bir yere kadar sabrederiz, sabrettik ama ondan sonra da biz göbeğimizi keseriz." İdlib meselesine Türkiye özelinde baktığımızda karşıma birden çok ve çözümü ağır yada imkansız sorunlar çıkmakta. İdlib Suriye Savaşı'nda son sahne olacağı kuvvetle muhtemel. Rejim ve ortaklarının yapmış olduğu sivil katliamlar ile yeni bir göç dalgası Türkiye’ye doğru olacaktır. İdlib’in düşmesi ile siviller ya Afrin'e geçecek ya da Türkiye'ye sığınacak. Örgütlerin saldırı ve savunma hatları önemli ölçüde sivil yerleşim alanlarında olması nedeniyle çatışmalarda sivil kayıpların çok olacağı anlamına geliyor. İdlib düşerse Türkiye açısından 2016 yılından itibaren DEAŞ,PKK/YPG gibi terör örgütlerinden arındırılmış Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı harekat alanlarındaki kazanımlar da tehlikeye girebilir. Çünkü Esed rejimi uzun süreden beri PKK/YPG terör örgütünü İdlib’e yapılacak kara harekatında kullanmak için görüşmeler yapmaktadır. Türkiye’nin İdlib’te bulunan 12 gözetleme noktasındaki Mehmetçik ve Suriye güdümünde ki PKK/YPG ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır. Çünkü terör örgütü PKK/YPG Esed rejimi, İran ve Rusya’nın da vereceği destek ile İdlib sonrası, Afrin’e saldırıya geçme planları yapacaktır. Afrin ile başlayan bu saldırılar yakın gelecekte Türkiye’nin desteklediği ÖSO elindeki diğer bölgelere de sıçrayacaktır. Bu sıçrama ile başta ABD olmak üzere Rusya, İran ve BM Türkiye’yi yalnız bırakacaktır. Esed rejim yanlıları muhaliflerle irtibat kurup propaganda faaliyetleri yapacaklar. Esed rejiminin yeni Anayasa ile arındığını ve güzel bir gelecek Suriye’yi bekliyor yalanı ile muhaliflerin bir çoğunu kandıracaklar. Bazı muhaliflere nakdi yada ticari rant kapıları sunularak rejim tarafına geçmelerini sağlayacaklardır. Esed yeni Anayasa ve liderlik koltuğu için seçime gidecek. Sonuç şimdiden belli Esed rakipsiz (formaliteden birkaç aday olabilir) olarak seçimi kazanacak. Halk beni istiyor diyerek hem idamdan kurtulma planını devreye sokacak hem de Suriye bulunan tüm devletlerin Suriye’yi terk etmelerini isteyecek. İlk önce Türkiye aleyhtarı eylemler planlayarak, Türk Ordusu’nun Suriye topraklarında çıkmasını isteyecekler. Eğer halk eylemleri yetersiz kalırsa uluslar arası güçleri devreye sokarak Türkiye’nin topraklarında çıkmasını sağlayacaktır. İdlib Esed rejimi karşıtlarının son kalesi konumunda. Bu son kalenin düşmesi ile devrim hareketi misyonu başarısız bir şekilde tamamlanmış olarak tarihin kanlı sayfalarında yerini alacaktır. Ama şunu da bütün dünya bilmelidir ki söz konusu Vatan, Millet ve Bayrak olunca 82 milyon Türkiye bir olur ve sınır hattında dün, bugün olduğu gibi yarında bir terör koridoru yada terör devletinin kuruluşuna müsaade etmeyecektir.
Dr. İmbat MUĞLU