Turgutlu’da bir okulun merdivenlerinde, Türkiye’nin vicdanı bir kez daha sınandı.
Otizmli bir çocuk, okulun müdürü tarafından itildi. Kamera görüntüleri buz gibi gerçeği gösterdi; kelimeler boğazımıza düğümlendi. Ama asıl acı olan, o çocuğun yere düşüşünden çok, bu toplumun “insanlık merdivenlerinden” ne kadar aşağıya yuvarlandığını görmekti.
Bir çocuk...
Otizmli, yani dünyayı bizden biraz farklı duyan, farklı gören, ama aynı sevgiye, aynı saygıya, aynı güvene muhtaç bir çocuk.
Bir çocuk, korunaklı olması gereken okulda şiddetin hedefi oluyorsa, orada sadece bir birey değil, insan onuru da saldırıya uğruyor demektir.
Bu olay münferit değildir.
Türkiye’de özel gereksinimli bireylerin eğitim sisteminde yaşadıkları dışlanma, “yük” olarak görülme, sabırsızlık ve bilgisizlikle karşılanma hâli maalesef çok yaygın.
Otizmli çocuklar çoğu zaman sınıflarda yalnız bırakılıyor, bazı okullar kaynaştırma eğitimi yerine ayrıştırma eğitimi uyguluyor.
Veliler “diğer çocuklar etkilenmesin” diyerek özel çocukların varlığından rahatsız olabiliyor.
Oysa insanlık tam da burada ölçülür:
“Bir toplum, en savunmasız üyelerine nasıl davranıyorsa, o kadar insandır.”
Peki devlet nerede?
Anayasa’nın 42. maddesi, herkesin eğitim hakkına sahip olduğunu söyler.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, “engelli bireylerin ayrımcılığa uğramadan eğitime erişimini” garanti altına alır.
Ama kâğıttaki hak, merdivende yere düşen bir çocuğu koruyamadıysa, o hak sadece mürekkep lekesidir.
Otizm, bir kusur değil; insanlığın çeşitliliğidir.
Ama bizim sistemimiz, çeşitliliğe değil, itaate dayalıdır.
Farklı olana sabır değil, baskı gösterir; anlamaya değil, “düzeltmeye” çalışır.
O yüzden bu olay sadece bir müdürün öfkesini değil, toplumun otizme karşı önyargısını, eğitimdeki otoriter yapıyı ve devletin koruma zafiyetini açığa çıkarıyor.
Eğer bu ülke gerçekten sosyal bir hukuk devleti olacaksa, otizmli bir çocuk artık kimsenin “sabır eşiğini” test etmeyecek.
Okullar, sadece ders değil, empati öğretecek.
Müdürler değil, insanlık yönetecek.
Bu yazı bir çağrıdır:
Turgutlu’daki çocuğun sesi hepimizin sesi olsun.
O çocuğun adalet arayışı, diğer tüm çocuklara güven versin.
Ve unutmayalım:
Her otizmli çocuk, bu dünyaya biraz daha renk katmak için var.
Bizim görevimiz, o renkleri silmek değil; onları görünür kılmaktır.