Muzaffer YURTTAŞ

Cemal Kaşıkçı Olayı ve Türkiye'nin Başarısı

Muzaffer YURTTAŞ

Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayının arka planını deşifre etme ve katillerinin ortaya çıkarılması sürecini Türkiye çok iyi yönetti. Uzun süre reddetse de Suudi Arabistan yönetimi kaçamadı ve sonunda Cemal Kaşıkçı'nın öldürüldüğünü kabul etti.

'Arbedede öldü' diyerek 'kaza' süsü vermek istiyorlar ama bu tutumları da katilleri gizlemeye yetmeyecek. Şimdi hesap zamanı...Kendi vatandaşını, ülkesi dışında ülkesine hasret çekerken, vahşice katleden ve bundan sıyrılmaya çalışan Suudi Krallığı'nın derin adamları sonunda baltayı taşa vurdular.

İşlediği cinayet sonrası karanlıktan istifade edip bir deliğe saklanan ve kendini güvende zanneden bir katil vardı. Türkiye, adım adım takip ettiği katilin üzerine projektörleri tutup etrafı aydınlatınca, çaresiz ve şaşkın bir şekilde ortada kalan katil, işlediği suçu itiraf edip teslim olmak zorunda kaldı.

Olayın Arkasındaki Soru İşaretleri?

Bu olayın perde arkasında Amerikan Gizli Servisi’nin bilgisinin ve yönlendirmesinin olduğuna dair soru işaretlerini bir kenara not etmekte fayda var. Amerika’da veya Avrupa’da herhangi bir ülkedeki herhangi bir Suudi konsolosluğu tarafından verilebilecek bir belge için gazeteci kaşıkçı niçin Türkiye’ye yönlendirildi? Her şeyden haberdar olan Amerikan Gizli Servisi bu olaydan haberdar mıydı? Haberdar ise Türkiye’ye gelen bu kişi hakkında niçin Türk makamlarını uyarmadı?  Aynı gün İstanbul’a özel uçakla gelen Suudi görevliler niçin geldiler? Bu gelişlerden şüphe duyulmadı mı? Buradaki olaylardan Amerikan istihbaratının haberi var mıydı? Var ise neden 15 gün beklendikten sonra hareket edildi? Cinayetin izlerinin temizlenmesine süre mi tanındı? Gazeteci öldürüldükten sonra konsolosluktan nasıl çıkarıldı ve kime teslim edildi?

Suud yönetimi, yalan ve inkâr politikalarının işe yaramayacağını, petrol paralarının bile Kaşıkçı cinayetini ört-pas etmeye yetmeyeceğini on sekiz günlük bir bekleyişin ardından nihayet anladı. ABD’nin koruma, kollama ve masum gösterme çabalarına rağmen bu vahşi cinayeti, Veliaht Prens’in yakın çevresindeki kişilerin işlediğini itiraf edip teslim olmak zorunda kaldı.

Suudi Yönetimi’nin İlk İşi Değil!

Suudi derin devletinin buna benzer operasyonları son yıllarda Avrupa ülkeleri dâhil birçok ülkede çok kez yapmış ve üzerini örtmeyi başarmışlardı. Bugüne kadar Türkiye dışında hiçbir ülke, Suudi yönetiminin mafyavari yöntemlerle adam kaçırma veya ortadan kaldırma operasyonlarının üzerine gitmemişti. Onlarda bu kirli işlerinin üzerini paralarının gücüyle kapatıp yollarına devam etmişlerdi.

Başka ülkelerde para vererek tıkır tıkır işlettikleri karartma planı, bu sefer işe yaramadı. Çünkü Türkiye, parayla-pulla satın alınabilecek herhangi bir ülke değildi. Anadolu toprakları, tarihinde hiçbir güce boyun eğmeyen, kutsal değerleri için canını seve seve feda edebilen, adalet anlayışıyla asırlar boyu dünyaya yön vermiş ve her zaman zalimin karşısında, mazlumun yanında durmuş onurlu insanların ülkesiydi.

Cemal Kaşıkçı, 35 yıllık gazetecilik geçmişiyle Ortadoğu’da takip edilen ve söyledikleri Arap âleminde karşılık bulan önemli bir isimdi. 1982 yılından 2017 yılına kadar çeşitle Arap gazete ve televizyonlarında farklı görevlerde bulunmuş, üst düzey Suud yöneticilere danışmanlık yapmış, tanınan bilinen ve yazıp-çizdiklerine özellikle de Ortadoğu coğrafyasında önem verilen bir gazeteciydi. Kraliyet içeresindeki birtakım entrikalar ve özellikle ABD’nin desteğiyle Muhammed Bin Salman’ın veliaht prensliğe getirilmesi sonrası Suudi Arabistan’ı terk etmek durumunda kalan Kaşıkçı, Washington Post adlı gazetede 2017 yılından beri köşe yazarlığı yapıyordu.

Suudi Arabistan yönetiminin ABD ve İsrail güdümünde izlediği başta Kudüs, Yemen, Katar, Müslüman Kardeşler ve Suriye politikaları olmak üzere izlediği bölge politikalarının yanlış olduğunu köşesinde dile getirmesi dolayısıyla şer cephesinin (ABD, İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suud) tepkisini çeken bir isimdi. Kaşıkçı cinayetinde bu ülkeler ya işin bizzat içindedirler ya da en azından bu cinayet onların bilgileri dahilindedir.

ABD’nin FETÖ üzerinden Türkiye’yi ve Türkiye üzerinden de Ortadoğu’yu dizayn etme politikaları FETÖ’nün çökertilmesiyle birlikte suya düşünce, Suud üzerinden yeni bir politika hayata geçirildi. Bu kapsamda Suudi Kraliyet ailesi içerisinde bir operasyon yapılıp ABD’nin desteklediği 32 yaşındaki Muhammed Bin Salman veliaht prensliğe getirildi ve onun üzerinden bölge yeniden şekillendirilmeye başlandı. Bu toy prens, hak etmediği o göreve kendisini getiren ABD ve İsrail’e diyet borcunu ödemek için onların politikalarını bir bir hayata geçirmeye başladı.

Trump’ın geçenlerde ağzından kaçırdığı gibi eğer ABD, Ortadoğu’daki yönetimlerden desteğini çekse, bugünkü kralların hiçbiri yerini koruyamaz. Çünkü meşruiyetlerini halktan değil, ABD’den-batıdan alıyorlar. Prens Salman, göreve getirilir getirilmez silah anlaşması adı altında ABD’ye yüz milyarlarca dolar haraç ödedi, hala ödüyor ve gelecekte daha da ödeyecek.

Şer cephesi, Kaşıkçı cinayeti üzerinden bir taşla çok sayıda kuşu aynı anda avlamak istedi. Şöyle ki: Kalemi güçlü muhalif bir gazeteciyi susturmak, içerideki ve dışardaki muhaliflere gözdağı vermek ve şer cephesinin bölgedeki politikalarını sürekli bozan Türkiye’ye çamur atıp bu olay üzerinden cezalandırmak.

Onlara göre ustaca kurguladıkları bu cinayet asla aydınlatılamayacaktı ve dünya kamuoyu önünde Türkiye, özgürlüklerin olmadığı, gazetecilerin ortadan kaybolduğu karanlık bir ülke ilan edilecekti. 

Suud yönetiminin olayın başında “Kaşıkçı konsolosluktan ayrıldı” açıklaması sıradan bir açıklama değildir. Tam da bu algıyı oluşturmak için yapılmış planlı bir açıklamadır. Yani Kaşıkçı konsolosluktan çıktıktan sonra kayboldu, öldürüldü iddiasıyla Türkiye'yi suçlu ilan edeceklerdi. Bu iddialarını desteklemek ve lazım olduğunda ortaya çıkarmak için cesedi Türkiye'de bir yere saklamış olabilirler. Eğer bu planları başarılı olsaydı, batı başkentlerinden Türkiye’ye yoğun bir psikolojik baskı yapılacaktı. Bu baskıyla birlikte Türkiye’nin bölgedeki etkinliği kırılacak ve istedikleri planları hayata geçirmeleri kolaylaşacaktı.

Ama durum onların planladığı gibi olmadı. Türkiye en başından itibaren Kaşıkçı’nın, konsolosluktan ölü olarak ayrıldığını zaten biliyordu. Ama hiç acele etmeden karşı tarafın kartlarını açmasını ve kurgulanan oyunun detaylarını görmek istediği için büyük bir sabırla onların yapacağı hamleleri bekledi. Şer cephesinden yapılan her hamle, Türkiye tarafından karşı hamleyle anında boşa çıkartıldı.

Bu olayla birlikte şer cephesi çok büyük bir yenilgi aldı. Kurdukları tuzağa kendileri düştü, zayıflatmak istedikleri Türkiye daha da güçlendi. Veliaht prensi iktidarda tutabilmek ve planlarını onun üzerinden hayata geçirebilmek için ABD ve İsrail hala yoğun çaba sarf ediyorlar. Suud yönetimi, görevlendirdikleri katilleri kendi başlarına hareket eden kişiler olarak ilan edip en sonunda da onları idam ederek bu işten kurtulmaya çalışacaklar. ABD, kirli işlerinde finansör olarak kullandığı Prens Salman’ı hala masum göstermeye çalışıyor ama prensin imajı tamir edilemeyecek derecede yerle bir olmuş durumda.

Bu durum kraliyet içerisinde zaten var olan taht kavgasını daha da büyütecek ve belki de veliaht prens, o görevi terk etmek zorunda dahi kalabilecektir. Suudlar, Türkiye’nin ortaya koyduğu delillerle şimdilik cinayeti itiraf etmek zorunda kaldılar. Kaşıkçı cesedinin fiziki durumu, Muhammed Bin Salman’ın geleceğinin ne olacağı konusunda belirleyici olacaktır.

Bu olay ve tezgahlayanlar tek tek ortaya çıkartılacaktır. Türkiye asla faili meçhuller ülkesi olmayacaktır. Türkiye “dünya beşten büyüktür” demeye ve dünyanın jandarmalığına soyunanların kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye devam edecektir. Cinayetin işlendiği ilk anda ülkemiz için zor bir durum olduğunu söyleyenler oldu. Ama sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere ülkemizin yetkililerinin sakin ve kararlı tutumları olayların akışını değiştirdi. “Sizin şer bildiklerinizde bazen hayır vardır” hükmü bir daha gerçekleşti. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

 

Yazarın Diğer Yazıları