YAZ TATİLİ PARANIN KATİLİ  - Murat Yıldırım

YAZ TATİLİ PARANIN KATİLİ 


“Şimdi bu yazı da ne alaka kardeşim” diyenleriniz çıkacaktır.
Veya “ memleketin bunca meselesi varken bu ne şimdi” diyeniniz de olacaktır. 

Lakin memleketin meselesi bir yandan Adnan Hoca, bir yandan Mustafa Ceceli ve onun dahi içinden çıkamadığı şeyler ve kadrolu muhaliflerin tuhaf ve bir o kadar çelişkilerle dolu söylemlerle dolu olunca bu kalemden goygoydan  başka bir şey beklemeyin.

Hadi buyurun okuyun…

Bütün bir sene şehirde elektrik yüklenip şiştikten sonra "biraz da başka bir yerde şişip elektrik yükleneyim" motivasyonuyla kredi kartındaki son limiti de deniz kıyısındaki bir yerlerde tüketme aktivitesine kısaca yaz tatili denir. Hayatında en az bir kere tatile gitmiş herkes orada en az şehirdeki kadar yıpranacağını bilse de, bir çeşit gelenek, global ölçekte bir töre haline gelen bu kutsal görevi ifa etmeye çalışır. Ödülü, instagram profiline denizin üzerinde gün batımı fotoğrafı koyabilmek olan bu zorlu sürecin bedelleri ise özetle şunlar:
 
1. Bir tatil geleneği: Sevgiliyle kavga edip dönmek

Kerem ile Aslı.. Leyla ile Mecnun.. Ferhat ile Şirin.. Bu efsanevi aşklar asırlar boyu dilden dile anlatılmışsa, kuşkusuz ki en önemli sebep bu saydığımız çiftlerden hiçbirinin birlikte tatile gitmemiş olmasıdır. Böylece Aslı asla "Ya inanmıyorum Kerem, koca Belek'te kliması çalışmayan tek otel bizimkisi" demek zorunda kalmamış; Mecnun, havuz başında turistleri keserken yakalanıp "Yok aşkım valla öyle gözüm dalmış" gibi bir açıklamayla kendini iyice bitirmemiştir. 
 
Birlikte tatile giden hiçbir çiftin o tatilden kafalarında en azından soru işaretleri ile dönmediğini bilseniz de o tatile gitmemek gitmekten daha da büyük sorunlara gebe olduğundan seve  seve  gideceksiniz. Sizi anlıyoruz. Buyrun gidin, lakin gitmeden önce sevdiceğinize sıkı sıkıya sarılın ve tatilden sonra bir daha görüşemeyecekmiş gibi onu bağrınıza basın...

2. Doğayla ve börtü böcekle iç içe bir tatil

Yılın 350 günü şehirde yaşayıp, konfordan taviz vermeyen tatilcilerin 1 haftalığına doğayla iç içe olmak, gece kafasını gökyüzüne çevirdiğinde bi kaç bin tane yıldız görmek istemesi gayet anlaşılabilir. Gayet makul. Ama lütfen söyler misiniz dizinizdeki o kocaman kırmızı kabarcık sizce normal mi? Sanki sabah uyandığınızda devcileyin bir süper kahramana dönüşecekmiş gibisiniz ancak sizi ısıran şeyin ne olduğunu bilmediğiniz için adını koymakta da zorlanıyorsunuz. Şu durumda yapabileceğiniz en iyi şey eczaneye gidip "Ya beni bir şey mi ısırmış, bir baksanıza şuna" diyip, elinizde bepanten ile tekrar otele dönmek. Şimdiden büyük geçmiş olsun. İşallah ölmezsiniz...

3. Yanayım derken ıstakoza dönmek

Anne-babanız daha kollukla denize girdiğiniz yaşlardan itibaren "Yavrum güneşte fazla durma" diye size bunu empoze etmeye çalışıyor, tatilde arkadaşlarınız uyarıyor, yetmiyor uzmanlar uyarıyor ama yok... Siz anlamamakta diretiyor ve "3 günde yanabildiğim kadar yanmalıyım" diye hırs yapmaya devam ediyorsunuz. Bravo. Zar zor aldığınız izin ve kredi kartınıza beyaz bayrak çektiren harcamalarla kendinizi ıstakoza çevirmek, kazara tatilde bir seks ihtimali belirse bile "Dokunsalar ağlarım" diye onu da heba ederek gezinmek istiyorsanız siz bilirsiniz. İnşallah şehire dönüp, beyazları giydiğinizde ofiste atacağınız havaya değer tüm bu kepazelikler...

4. Başucunuzdaymışçasına çalan disko

Tek istediğiniz bir parça huzur, şöyle 1 hafta dinlenmekti değil mi? Pansiyonu/oteli sabah girdiğinizde gayet beğenmiş, biraz denize girmiş, akşam da çok geç olmadan yatağınıza girmiştiniz. O da nesi? Yalnız değilsiniz… Buyurun, Gülşen de sizinle aynı yatakta “Bangır Bangır” söylüyor, Serdar Ortaç 2 güne kalmaz her kelimesini ezberleyeceğiniz şarkılarını döktürüyor. Yapacak hiçbir şey yok, diskoya gidip müziği kapatın deseniz topuğunuza sıkarlar. Hande Yener’in bazı şarkılarının introları sakin hem, orada temiz bir 27 saniye uykunuz var. Daha ne olsun?

 5. Serbest salınımla etrafta gezinen onlarca çocuk

Tam da havuza yatmış masmavi gökyüzüne bakıp hayallere dalarken arkanızdan gelen “Bombalamaaaaaa” sesidir çocuk. Havuza hızla girip üzerinize 3 galon su fırlatandır. Ortada gözle görülür bir neden yokken etini koparıyorlarmışcasına ağlayandır. Açık büfede milimi milimine yerleştirdiğiniz tabağınıza arkadan koşarak çarpan da odur. Sabahın köründe “Anneeeaaaa denize gideliiiiimm aneeaaaa” diye bütün oteli ayağa kaldıran da. Güzellikle anlatsanız anlamaz. Annesi babası başka bir yere bakarken kafasını havuza bastırıp, üzerinize ayağınızı koyup 5 dakka tutarsanız sesi kesilir aslında ama... Neyse bunu bizden duymadınız...
 
6. 5000 sene önceden günümüze 3-5 kolon kalıntısı bırakmış antik ibişler... 

Tamam hadi kolon bırakıyorsun da bunu tatil yöresinin hemen 10 kilometre yarıçapı içine neden bırakıyorsun? Zaten 1 haftalığına işten güçten kaçıp gelmişiz, neden insanı “Ya gidip görmemek de olmaz şimdi” düşüncesine sevk ediyorsun? Yazıklar olsun be ibiş medeniyet. 5000 sene insanlarının önce nereye s.çtığını görmek için 45 derecede ter akıttı senden bilmemkaç nesil sonranın evlatları. Bundan sonra kesin kaide getirilsin, yıkılacak gibi olan medeniyet olursa şehirlerini de komple yıkıp yok olsunlar. En azından gelecek kuşaklar kurtulur.

7. Ocak söndüren rakı-balık

Herkesin methettiği o harika günbatımı manzarası olan meyhaneye vardınız. Harika bir karşılama, müthiş bir güleryüz ile masanıza oturtuldunuz. Meze tepsisi geldi, rakı söylendi, balığa, salataya karar verildi. Şimdiden çok geçmiş olsun… Çünkü gecenin sonunda ortalama 300 liralık bir hesap ile oradan kalkacaksınız. Bunu düzenli olarak her akşam tekrarladığınızda ise tatil dönüşü evde 15 gün makarna yerseniz anca kurtarabileceğiniz bir tutara denk geliyor. Neyse, olan oldu artık. Bu noktadan sonra tek yapılacak şey içebildiğiniz kadar içip Sıla'nın "ah beee hiç haberin yoook" nameleri eşliğinde unutmaya çalışmak. Nazdrovya canım...

8. Animatörle sınanmak

Kaç yıldızlı olduğunun pek önemi yok, ama her otelde bunlardan bir kadın bir erkek olmak üzere en az bir çift barındırılır. Asap bozarlar. Zaten tam olarak da onun için istihdam edilirler. Çünkü özellikle her şeyin dahil olduğu, neye elinizi atsanız para vermeden alabildiğiniz ve karşınıza çıkan herkesin size gülüp hal hatır sorduğu otellerde müşteri bir süre sonra gerçek hayatla bağlantısını yitirir. Para mevhumu kaybolmuş, kendisini prens/prenses sanan biri olarak öylece mal gibi etrafta dolanır. 

Animatör buna engel olmak için oradadır. Tatiliniz boyunca sizi nerede görse "hadi ya ama çok eğlenicez yaaa" diye bir yerlere çekiştirerek, kim bilir hangi saçma sapan aktivite için sabahın köründe asker gibi ayağa dikerek sizi tatil dönüşündeki gerçek hayata hazırlar. Sürekli olarak birilerini dövmek isteyin de kendinizi zorla tutun diye oradadır. Ama siz yine de dövmeyin, tutun kendinizi de; gördüğünüz yerde de aynen kaçın.

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
13May

Anlayana ...

29Nis
24Ara

Mecburiyet…

05Ara

Sabunu Koydum Leğene...

01Kas