Ahmet Orhan

Türk Toplum Hayatının Kangreni Rüşvet

Ahmet Orhan

Rüşvet, çıkar karşılığı kamusal yetki ve görevin yasadışı kullanımı veya yoğunlukla kamusal yetki ve göreve dayalı olarak elde edilen yasal olmayan kazanç olarak tanımlanabilir. 

Yine Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğünde yolsuzluk; kötüye kullanma, suiistimal, kural dışı sözcükleriyle de tanımlanmaktadır

Rüşvet, yüce dinimiz tarafından şiddetle yasaklanan bir “haram”  olarak dini bir muhtevaya sahip olmakla birlikte; kendisini dindar veya en azından dini değerlere saygılı olarak tanımlayan kişiler tarafından da gerçekleştirilmesi sık rastlanan bir durumdur.

Kişilere çıkar sağlama karşılığı yetki ve görevin yasadışı kullanımı olarak ortaya çıkan rüşvet, alanın da verenin de kanun tarafın sorumlu tutulması nedeniyle sorgulandığında delillendirilmesi oldukça zor bir durumdur.

Sosyolojik ve hukuki tanımlaması bir tarafa bırakılacak olursa rüşvet genellikle alanın da verenin de ilk anda memnun olduğu durumun adıdır. 

Dinler ve tüm ahlaki öğretilerce aşağılanmış olan rüşvetçilik günümüz Türkiyesinde en büyük toplumsal yara haline gelmiş, toplum hayatımızı ve adalet anlayışımızı temelden dinamitleyen bir hüviyet kazanmıştır.

1980 öncesi özellikle Gümrüklerde zirve yapan rüşvet ve rüşvetçilik, rahmetli Gün Sazak’ın TBMM dışından bakan olarak Gümrüklerin sorumluluğu aldığı dönemde bakanın iradesi ve Ülkücü kadroların canları pahasına verdiği mücadeleyle nerdeyse tamamen silinmiş, ancak Bakanın kiralık Marksist- komünist çeteler tarafından katli ve 12 Eylül İhtilaliyle yeniden hayat şansı bulmuştur.

Kenan Evren döneminde bizzat devlet başkanının söylemleriyle yüksek ahlaki değerlerin “memleketi kurtarmak size mi kaldı” ve Turgut Özal’ın “ benim memurum işini bilir” aşağılanması rüşvet, yolsuzluk ve köşe dönmeci zihniyetin toplumumuzda yaygınlık kazanmasına neden olmuştur.

Her geçen yıl biraz daha toplumumuzu saran bu illet, sahip olduğumuz dini değerler ve geleneklerimizi tamamen tahrip etmiştir. 
Artık insanlar devletin kasasını boşaltanlara, menfaat karşılığı servet edinenlere yüzüne tükürmek yerine onlardan nemalanmak adına alkış tutar hale gelmiştir. 

Bu yeni dönem “çalıyor ama hizmet yapıyor” veya “hırsızlıklar unutulur ama hizmetler kalıcıdır” söylemleriyle rüşvetin ve her türlü yolsuzluğun mazur görüldüğü bir hal almıştır.

Artık haram paralarla kendine lüks arabalar alıp, saraylar yaptıranlar, günlük hayatımızın parçası haline gelmiş, helal kazançlarıyla yüzde birine bile sahip olmaları mümkün olmayan bu insanlarla münferit birkaç örnek dışında mücadele edildiği veya toplum tarafından aşağılandığı bile söz konusu olmamaktadır.

Söz konusu hastalıkla “yetim hakkı”nın yenmesi yani milletin ortak değerlerine el uzatılması en büyük haramların başında olmasına rağmen, dinimiz zemininde bile dişe dokunur bir mücadelenin yapılmadığına şahit olmaktayız.

Rüşvet hastalığı mutlaka uygun toplumsal tedaviler uygulanarak ortadan kaldırılmalıdır. Ümitsizliğe kapılmadan modern dünyanın tecrübelerinden de yararlanarak, öz değerlerimize yeniden hayat şansı tanıyarak çözüm yollarını bulma becerisi göstermeliyiz. Aksi halde Millet geleceğimiz karanlıktır.

Bu konudaki yazıma güncel örnekleri ele alarak devam edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları