Ozan Arif yine döktürmüş başını belaya sokacak!

Her yazdığı gündeme bomba gibi düşen Ozan Arif yine başını belaya sokacak dizeler kaleme aldı.

PAYLAŞ
Haber Kasaba - Haber Kasaba

Sosyal paylaşım sitesi Faceboktan yaptığı paylaşımda "Ömrü boyunca doğrulardan uzak yaşamış, orospuluğu, puştluğu kendine pençe edinmiş menfaat kerkenezleri hesaplarına gelmeyen doğruları kabullenmeyi bırak duymaya bile tahammül gösteremezler!" diyen Ozan bir de dörtlük paylaştı.

“ Türkeş var iken Türkeş,
Yaşardık kardeş kardeş...
Aramıza bir kalleş,
Girince bozulduk be..„

“ Arif bunları işte,
Başta demişti başta!
İpin ucunu puşta,
Verince bozulduk be..„

İşte o paylaşımı ve sözüne ettiği destanı;

BU BÖYLE BİLİNE!..

Bilmiyorum ilk ne zaman duydum bu sözü!
Hani şu meşhur atasözümüz vardır ya;
“ Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar..„ diye,
İşte o sözden bahsediyorum...

İnanın duyduğumdan beri hep merak etmişimdir.
Yahu neden doğru söyleyen dokuz köyden kovulsun ki?
Neden benim seçkinliğinden hiç şüphe duymadığım aziz milletimin zaman imbiğinden böyle bir söz süzülüp bugüne kadar gelsin ki?

Üstelik dilimize bir sürü yabancı kökenli kelime karışmasına rağmen “doğru„ kelimesi ve karşıtı olan “ yalan „ kelimeleri özbeöz Türkçe kelimeler...

Bu iki kelimenin temel oluşturduğu, saymakla tükenmeyecek kadar atasözü, roman, hikaye hatta şarkı türkü sözü bulursunuz kültürümüzde...
hatta öyleleri var ki üzerinde hakikaten düşünülmesi, ders çıkarılması, ibret alınması gereken ifadeler olarak çıkar karşınıza!

Mesela ata sözlerinden bir kaç örnek verecek olursak;
“Doğru söyleyenin tepesi delik olur!„
Neden delik olur? 
Çünkü sözünün kimselere dokunup dokunmayacağını hesaplamadan doğruları söyleyenin kafasına vurula vurula kafası delinmiştir de ondan...

“Doğruluk minarede kalmış,ama onun da içi eğri!„
Söze bakar mısınız! Allah‘a en yakın olunulduğu düşünülen yerde bile nasıl bir örnek yakalamış ecdadımız!
Doğru sandığımız binde bir kişi de dıştan göründüğü gibi değildir o da içinden eğridir diyor bize adeta...

“Doğru söz acıdır!„ 
Neden ki? 
Çünkü gerçek dost karşıdakinin hesabına geleni değil de doğru bildiği neyse onu söyleyecektir de ondan.

Daha bir yığın söz yazmak ve üzerinde açıklama yapmak mümkün...
Ama gerek yok sanıyorum...
...........
Yahu ben kendimden pay biçiyorum kendimden...
Şu sanal sayfada elimden geldiği, dilimin döndüğü kadar doğru bildiğim neyse onu yazmaya onu sizlerle paylaşmaya çalışıyorum...
Yani doğruyu söylemeye çalışıyorum...

Çalışıyorum ama sayfayı idare eden gençler benim görmemem için bazılarını silseler de neler görüyorum neler!
Neler okuyor, nelere şahit oluyorum sizler de farkındasınızdır herhalde!

İşte o zaman da yine başka bir söz karşıma çıkıyor!
O söz de yine meşhur bir sözdür;
“ Her yerde, her zaman, her insana doğrular söylenmez..„
Ama maalesef ben bunu uygulayamıyorum!
Doğru bildiğimi söylemek için öyle yer, zaman, kişi ayırdığım yok...
Yeri geldimi lafı mı asla esirgemem doğru bildiğimi söylerim.

Hah işte böyle olunca da insanın adı “ Doğrucu Davut‘a „ çıkıyor...
Yani bazlarınca doğru söylemek bile suç oluveriyor nedense.

Eee bu da normal!
Ömrü boyunca doğrulardan uzak yaşamış, orospuluğu, puştluğu kendine pençe edinmiş menfaat kerkenezleri hesaplarına gelmeyen doğruları kabullenmeyi bırak duymaya bile tahammül gösteremezler!

Mesela geçen gün “ Bozulduk be!.„ diye bir deyişimi paylaştım bu sayfadan... Her ne kadar “ Allah razı olsun, diline sağlık „ diyenden geçilmese de, baktım bazı tipler ölmüş anama küfrediyor anama...

Ben aha 69 yaşındayım...
Benim anam, (aynen rahmetli babam gibi) 80 yaşında hakkın rahmetine kavuştu...
Peki sövenler kaç yaşında? 
Kaç yaşında olacak taş çatlasa 25-30 yaşında tipler...
Peki neden küfrediyorlar?

Sanıyorum küfür etme sebepleri o deyişde ki iki dörtlük!

Birinde demişim ki;

“ Türkeş var iken Türkeş,
Yaşardık kardeş kardeş...
Aramıza bir kalleş,
Girince bozulduk be..„ demişim...

Peki yalan mı demişim?
Çıksın biri “ Bu tesbit yanlış „ desin de alnını karışlayayım!..

Aynı deyişi bitirirken ise;

“ Arif bunları işte,
Başta demişti başta!
İpin ucunu puşta,
Verince bozulduk be..„ demişim...

Vay sen misin bunları böyle paylaşan...
Sanki içinde yalan varmış gibi kudurmuşcasına, sövmeler, saymalar...

Peki kim bunlar?
(Şimdi belki de bekliyorsunuz ki bunlar Ülkücü diyeyim)
Ama asla!..
Çünkü olamazlar!..
Çünkü değiller...
Değiller ama maalesef sayfalarına baktığınızda öyle geçindiklerini görüyorsunuz...
Kurtların arasına karışmış çakallar gibi çemkirmelerinden belli...
Ve bunları aralarında barındıranlar var.

Neyse önemli değil...
Düşünüyorum da onların da suçları yok!
Zira Başbuğ‘umuz 1997'de vefaat edince bunlar ya 5 ya da 10 yaşlarında çocuklardı...
Başbuğ‘u yakından tanıma imkanları olsaydı, inanıyorum ki benim ne demek istediğimi tam idrak eder ve bu hataya düşmezlerdi!..

Hatta şu günlerde gelip benden geç de olsa,
“ Ozanım seni baştan anlayamayan ve sana küfreden biriyim, 
ne olur bana hakkını helal et... Çünkü sen haklı çıktın, haksız olan terbiyesizleşen bizmişiz!.„ diyenler gibi, özür diler, 
onları uyandırmaktan başka hiç bir gayem olmadığını anlarlardı...
Dolayısıyla küfür etme yerine teşekkür ederlerdi teşekkür...

İşte o sebeple bunları kınamaktan ziyade, 
sırf süfli çıkarları, şahsi menfaatleri için bu çocukları bu hale getirenleri kınamak lazım diye geçiyor aklımdan...
Onlara da zaten destanın birinde seslenmişim!
Demişim ki;

“ Ne olur ki bu Ozan‘a sövseniz,
Sövmekle kalmayıp hatta dövseniz,
Dokuz değil, doksan köyden kovsanız,

Doğruyu demekten geri durmam ben..„ demişim...

Şimdi tutup bana "seslendinde duyan mı oldu veya yazdın da anlayan mı oldu?" diye sorabilirsiniz...

Vallahi anlasalar da, anlamasalar da,
İdrak etseler de etmeseler de,
Uyansalar da uyanmasalar da...
Ben uyandırmaya devam edeceğim.

Çünkü ben Ülkücü Hareket‘i birileri gibi yolda bulmadım, bir projenin parçası olarak Ülkücü Hareketin içine zembille özel olarak gökten de indirilmedim!..
Ben ülkücü olmak ve ülkücü kalmak için bedel ödedim bedel...

Yani ömrümüz bedel ödemekle geçti! 
Ohoo... Nelerin bedelini ödemedik ki?
Eğer doğruyu söylemenin de bir bedeli var ise, onu da ödemeye hazırız!
Bu böyle biline!..

Ozan Arif
08 Ocak 2018
Samsun

BOZULDUK BE!..

Hata üstüne hata,
Bir ince bozulduk be!..
Az birazcık rahata,
Erince bozulduk be…

Aştık derken dağları,
O kan akan çağları,
Kader bize ağları,
Örünce bozulduk be…

Cenk ederken özeldik,
Hem özel hem güzeldik,
Tam meclise yöneldik,
Varınca bozulduk be…

Şanı, şöhreti, ünü,
Bulup unuttuk dünü,
Bozkurtların gönlünü,
Kırınca bozulduk be…

Eğilse Bozkurt tüyü,
Köyü basardık köyü!..
Ülkücü ülkücüyü,
Yerince bozulduk be…

Kur’an, Turan hani bul,
Kul olduk maddeye kul…
Makam, koltuk, para, pul,
Görünce bozulduk be…

Ülkücülük işleri,
Bırakıldı peşleri,
Zengin olma düşleri,
Kurunca bozulduk be…

Tost yaptılar Türk’ü tost,
Tost yapanla olduk dost!..
El kapsına gidip post,
Serince bozulduk be!..

El kapsını yurt tuttuk!
Halbuki biz Bozkurt’tuk,
Ulumayı unuttuk,
Ürünce bozulduk be!..

Bey sandılar birini,
Üzdüler birbirini,
Kurt kurt’un defterini,
Dürünce bozulduk be!..

Böyle olunca tabi,
Kurtluğun çıktı dibi,
Kurt değil de it gibi,
Durunca bozulduk be!..

Bizden sanıp her beyi,
Teslim ettik türbeyi!
Beyler içten darbeyi,
Vurunca bozulduk be!..

Kimi gitti saraya,
Kimi yazı-turaya!..
Elimizi paraya,
Sürünce bozulduk be…

Tankla, topla bu ülkü,
Bozulmaz derken, gel ki,
Her yanı çakal, tilki,
Sarınca bozulduk be!..

Rezalet artık dizde,
Başımız başka izde,
Sinir koymadı bizde,
Gerince bozulduk be!..

Türkeş var iken Türkeş,
Yaşardık kardeş kardeş…
Aramıza bir kalleş,
Girince bozulduk be!..

Arif bunları işte,
Başta demişti başta,
İpin ucunu puşta,
Verince bozulduk be…
———————————

Ozan Arif
04 Ocak 2018
Frankfurt

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN